ZAMAN YOLCULUĞU HAKKINDA TEMEL BİLGİLER
Çocukluktan bu yana merak eden, hayal eden herkesin en fazla ilgi duyduğu konulardan biridir zamanda yolculuk. Düşünsel sınırları zorlayan bir konudur, çoğu zaman da keşkelerimize cevap ararız zaman yolculuğunun derinliklerinde. Einstein üç boyutlu fizik evrenimize zamanı dördüncü boyut olarak soktuğundan bu yana hepimizin kafası karıştı. Zaman, kolumuzdaki saatle ölçtüğümüz ve herkese söyleyebileceğimiz işte zaman bu diyebileceğimiz bir şey olmaktan çıktı. Herkes zamanda yolculuk yapabilir. Aslına bakarsanız, isteseniz de istemeseniz de saniyede bir saniyelik sabit bir hızla zaman yolculuğu yapıyorsunuz. Bunun üç uzamsal boyuttan birinde, mesela saniyede bir metre yolculuk yapmayla alakası olmadığını düşünebilirsiniz ama Einstein'ın görelilik (izafiyet) kuramına göre dört boyutlu bir süreklilikte yaşıyoruz: Uzay-zaman denilen bu süreklilikte uzay ve zamanın birbirinden ayrılmaz kavramlar olduğu ilan edildi fizik dünyasınca. Karşıt görüşler elbette mevcut, örneğin Rus ekolünden Nikolai Alexander Kozyrev ise zamanı bir eter olarak kabul etmiştir ve bu eterde bilginin evrenin tüm noktalarına aynı anda iletildiğini savunur.
Gelelim genel kabul gören fiziğin dâhisi Einstein’a… Uzayda ne kadar hızlı hareket edersek edelim zamanda o kadar yavaş hareket ettiğimizi (yani daha yavaş yaşlandığınızı) buldu. Bunu çok daha sonra çeşitli atom saatleriyle dünya etrafında uçan jetler aracılığı ile denediler ve yer ile yukarıda oluşan zaman farkını tespit ederek ispatladılar. Göreliliğin temel fikirlerinden biri, hiçbir şeyin ışık hızından (saniyede yaklaşık 300.000 km veya yılda bir ışık yılı) daha hızlı hareket edemeyeceğidir. Ama bu hıza çok yaklaşabilirsiniz. Bir uzay gemisi ışık hızının %99'u kadar hızla seyahat ediyorsa bir yıldan biraz daha uzun sürede bir ışık yılı mesafeyi kat edebilir.
Burası yeterince açık ama işin garip kısmı şu: Örneğin ışık hızına yakın bir hızda seyahat eden gemideki astronotlar için yolculuğun yedi hafta sürdüğünü görüyoruz. Göreliliğin (Genel Rölativite) bu sonucuna "zaman genişlemesi" deniyor ve bu, aslında astronotların çıkış noktalarındaki zamana göre yaklaşık on ay geleceğe gittikleri anlamına geliyor.
Zaman genişlemesi yaratmanın tek yolu yüksek hızda seyahat etmek değil. Einstein, kütle çekim alanlarının da benzer bir etki yarattığını gösterdi: Dünya yüzeyindeki nispeten zayıf kütle çekim alanı bile bunu yapıyor. Biz tüm hayatımızı Dünya'da geçirdiğimiz için bunu fark etmiyoruz ama 20.000 km yüksekte yer çekimi ölçülebilir miktarda daha zayıf ve zaman daha hızlı akıyor, ama günde sadece 45 mikrosaniye kadar. Ancak bu bile sandığınızdan önemli çünkü GPS uyduları 20.000 km irtifada duruyor ve düzgün çalışmaları için saatlerinin yeryüzündeki saatlerle çok hassas şekilde senkronize olmaları şart. Uydular yüksek irtifalarından ve yüksek hızlarından dolayı zaman genişlemesinden etkileniyor ve bu farkın düzeltilmesi gerekiyor. Yani telefonunuzdaki veya arabanızdaki GPS özelliğini kullanırken bilin ki işin içinde küçük bir zaman yolculuğu hesabı var. Siz ve uydular geleceğe doğru çok az da olsa farklı hızlarda yolculuk yapıyorsunuz.
Daha dramatik etkileri görmek içinse çok daha güçlü kütle çekim alanlarına bakmamız gerekiyor: Örneğin uzay- zamanı kendi üzerine katlayacak kadar çarpıtabilen kara deliklerin etrafına. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan "solucan deliği" kavramına bilim kurgu filmlerinden aşinayız ama bu kavram da Einstein'ın görelilik teorisinden geliyor.
Solucan deliği, uzay-zamandaki bir noktadan başka bir noktaya giden kestirme bir yol. Tabii ki şimdilik teorik ve aynı zamanda fantastik bir yol. Bir kara deliğe girip başka bir yerdeki başka bir kara delikten çıkıyorsunuz. Maalesef filmlerde gördüğümüz kadar pratik bir ulaşım aracı değil çünkü kara deliğin kütle çekimi, ona yaklaştığınız anda sizi parçalara ayırır. Ama solucan deliklerinin var olması teoride mümkün. Ayrıca sadece uzaydan değil de uzay-zamandan bahsettiğimize göre solucan deliğinin çıkışının girişinden daha erken bir zamanda bulunması mümkün. Bu durumda delikten çıkınca geçmişe gitmiş olursunuz. Burası soru işareti. Hangi mekânın hangi zamanı kısmı biraz hayal gücümüzü zorluyor.
Uzay-zamanda geçmişe geri dönen döngülere teknik olarak "kapalı zamansı eğri" deniyor. Ciddi akademik dergilerde arama yaparsanız "zaman yolculuğu" yerine sıklıkla bu eğrilerden bahsedildiğini görürsünüz ama aslında kapalı zamansı eğriler tam da zaman yolculuğu yapmaya yarıyor.
Kara delik ve solucan deliği gibi sıra dışı yöntemlere başvurmadan da kapalı zamansı eğri oluşturmanın bir yolu var: aşırı yoğun malzemeden yapılmış basit bir döner silindir. "Tipler silindiri" adı verilen bu cihaz, gerçek hayattaki fiziğin gerçek bir zaman makinesine en çok yaklaşabileceği şey. Ama pratikte inşa edilmesi pek mümkün görünmüyor. Uygulanabilir bir mühendislik tasarımından ziyade akademik bir düşünce. Bununla birlikte, pratikte yapılması ne kadar uzak ihtimal olursa olsun, Tipler silindirinin yapılmasının imkânsız olduğunu söyleyen hiçbir bilimsel gerekçe yok. Fizikçi Michio Kaku, "Yasaklanmış olmayan her şey zorunludur." cümlesini sıkça kullanır. Kaku, her zaman ve her yerde zaman yolculuklarının gerçekleştiğini söylemiyor ama evren o kadar büyük ki ara sıra da olsa bir yerlerde zaman yolcuğunun gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor. Belki başka bir galaksideki çok gelişmiş uygarlıklar zaman makinesi yapmayı keşfetmiştir, belki de nadiren oluşan belli koşullarda kapalı zamansı eğriler ortaya çıkıyor olabilir.
Bu da başka bir türlü bir problem ortaya çıkarıyor. Bilimsel bir problem değil, temel mantık problemi bu problem. Eğer fizik yasaları zaman yolculuğuna izin veriyorsa çeşitli paradoksal senaryolar açığa çıkıyor. Üstelik bazıları da öyle mantıksız görünüyor ki gerçekten olabileceklerini hayal etmek güç. Ama gerçek olamayacaklarsa onları ne durduruyor?
İşte bu noktada konuyu biraz akışından çıkarıp son zamanlarda izlediğim en ilginç, hatta en cesur zaman yolculuğu filmlerinden (daha doğrusu dizi) Dark’tan söz etmek istiyorum. Burada tüm paradoksal etkiler neredeyse göz ardı edilmiş. Bir başka deyişle zamanda geriye gidip kendi babanızın evlenmesine engel olmanız sizin yok olmanızı gerektirmiyor. Sadece başka bir hayata evriliyor hayatlar. Bu da bize sonsuz alternatiflerin kapısını aralıyor. Tabii ki dizide olayları ve karakterleri kontrol altında tutabilmek için iki farklı dünya ile sınırlandırmış olasılıkları. Einstein’ın geçmiş, şimdi ve gelecek şeklinde oluşturduğu doğrusallığın dışına çıkmış olan Dark’ın bence en cesur yanı buydu. Zira zaman olaylardan ve insanlardan bağımsız bir kavram olabilir. Bizim bir biyolojik saatimizin olması, doğumdan ölüme doğru ilerliyor olmamızla zaman aynı şey değil.
Eğer bu konu üzerinde kafa yoracaksanız geçmişimizi oluşturan kronolojiyi korumak gibi bir fikre kilitlemeyin kendinizi. Çünkü çığır açıcı gelişmeler her zaman farklı düşünebilenlerden gelir.
Levent Aslan
20 Ağustos 2024
Yorum Yap