ATLANTİS, EFSANE GERÇEK Mİ?
Dünya gezegeninin sayısız uygarlığa, medeniyete ve devlete ev sahipliği yaptığı gerçeğinden yola çıkarak bir efsanenin hiç yoktan doğmadığına inanabiliriz. Bazı ırklar, kavimler var olmuş ve bazen de iz bırakmadan yok olmuşlardır. İşte insanların zamanın derinliklerinde aramaktan hiç vaz geçmediği büyük medeniyet Atlantis hakkında bilinen bazı önemli noktaların kaleme alındığı bir yazı okuyacaksınız.
“... her şeyden önce aklımıza getirelim ki Herakles'in sütunlarının iç taraflarında yaşayan kavimlerle dışında yaşayanlar arasındaki savaşın üzerinden 9000 yılın geçtiği söyleniyor. İşte şimdi size bunu anlatacağım, bu yanda komutayı elde tutan bizim şehirmiş, öte yanda da savaşı idare edenler Atlantis adasının kralları imiş. O ada ki, söylediğimiz gibi Libya'dan daha büyük olduğu halde yer depremleri sonucunda suya gömülerek buradan denize açılmak isteyen gemilerin geçmesine engel bir balçık yığınından ibaret kalmış.”
Ünlü filozof Eflatun'un (Platon) Kritias adlı eserinden bir bölüm okudunuz. Bu eserde Platon bize görkemli ada krallığı Atlantis’in Atina’yı ele geçirme çabasını anlatır. Eflatun aynı sözleri Timeaus isimli eserinde de tekrarlarken, bunları kendisinden 200 yıl önce yaşayan Bilge Solo'nun anlattığını ve onun da o dönemde Atlantis kıtasının öyküsünü Mısırlı rahiplerden duyduğunu ekliyor.
Filozof, Atlantis in dev bir kıta da bulunan bir uygarlık olduğunu, Mısır, Libya ve Adriatik arasında yer aldığını, İki büyük ada ve on büyük şehirden oluştuğunu da anlatıyordu. Atlantis’in başkenti Metropolis’ti. İkinci büyük kenti ise Krallar Kenti. İddialara göre “Metropolis”, yazımızın konusu olan Santorini adasında Krallar Kenti ise şimdiki Girit Adası'ndaydı.
Eflatun'un metinleri ne yazık ki günümüze kadar tam olarak ulaşamadı. Elde birkaç parça yazıttan başka bir şey yok. Ne kadarı doğru veya tamamında neler vardı gibisinden sorularımızın cevapları da yok fakat yüzyıllardan bu yana kayıp kıta Atlantis Efsanesi insanlığın en çok merak ettiği konuların başında geliyor. Çeşitli kuramlar var; Atlantis in Karayipler'de, Bermuda bölgesinde olduğu veya Hint Okyanusu'nun güneyinde yer aldığı ya da Cebelitarık Boğazı'nın hemen dışında Atlas Okyanusu'nun göbeğinde bulunduğu gibi. 1995’te bir Türk bilim adamı Atlantis’in Mezopotamya'da bulunduğunu ileri sürdü. Bu hoştu. Bizden de ufku sonsuz bilim adamları çıkabiliyordu. Hele Yunanlı bilim adamlarının Atlantis mitini ölümüne destekleyerek Santorini’de yarattıkları turizm potansiyelini gördükten sonra…
Hangisi doğru? Bilemiyoruz ama bizi ilgilendiren bu iddiaların başında gelen Jacques Yves Cousteau’yu ve ünlü gemisi Calypso’yu kendine çeken özgün adıyla “Thera”, sonraki ve şimdiki adıyla da Santorini adası. Santorini’nin Atlantis in ikinci büyük merkezi olan Terra Adası olup olmadığını tartışmasını yapmak bu yazının amacı değil tabii ki. Bu tez Yunanistan'ın milli Turizm davası haline gelmiş zaten ama çok daha önemlisi insanlığın geçmişini merak etme hakkı. İşte Cousteau da eminiz ki bunun peşindeydi. Ve de iddialar, kaynaklarla kazılarla ve ünlü dalıcının yaptığı araştırmadan çıkardığı sonuçlarla, görüldüğü kadarıyla daha bir kuvvet kazanıyorlar.
Atlantis’e Doğru
Ne yazık ki, Cousteau’nun yaptıklarını karınca kararınca da olsa tekrarlayamayacaktık. Atina’dan Santorini’ye minik 25-30 kişilik Indıana Jones tipi pervaneli uçaklarla uçuluyor. “Yahu bu alet uçar mı?” diye sormamıza karşın herkes gülerek bu uçakların hepsinden daha güvenli olduğunu söylüyordu.
Volkanik Cennet
İşte burası önemli. Burası denizi ve onun ürünlerini seven her Poseidon kızı veya erkeği için çok önemli. Çünkü orada biz kendi memleketimizde bulamadığımız yiyemediğimiz tazelikte karagözleri, tekirleri, kalamar ve ahtapotu ayrıca sofranın kralı baba ıstakozu bulduk. Hem de ucuz ve canlı olarak. Gecenin on ikisinde böyle bir ziyafet evlere şenlikti doğrusu. Servis yapan Polonya’lı kıza balıkların nereden geldiğini sorunca, biraz önce dönen balıkçıların getirdiklerini söyledi. Tümüyle volkanik ama tüm Avrupa’nın turizm merkezi olan bu adada denizin böylesine cömert olması gerçekten düşündürücüydü. Ertesi gün görecektik, sayısız yatlar tekneler vardı, binlerce insan tatil yapıyor, yiyip içip eğleniyordu ve denize girdiğimiz siyah kumsallı koyda ne kıyıda ne de denizde tek bir pet şişeye, naylon poşete veya benzeri bir şeye rastlamadık. Yahu bu Yunanlılar ne zaman bizden ötede çevreci oldular da bunu başardılar Hayret!
Aklımız bir an çocukluğumuza ve gençliğimize gitti. Erdek’te Avşa ve Marmara Adasında yaptığımız tatilleri anımsadık. Denize dalardık. Balıkçıların her sabah çektikleri ağlardan dolup taşan balıkları kucaklardık. Ya şimdi? Denize dahi girilemiyor. Marmara’da oysa Kalamış’ta serpme ile kefal tutalı, Caddebostan açıklarında mercan, karagöz, uskumru, kırlangıç avlayalı topu topu 25 yıl geçti. (Bu yazı 1996 tarihli bir yazıdır) Bu balıklar o tarihte Kalamış’ta bile vardı ve bu gün sadece anıları var. (Fenomen Dergi Ekibinin notlarından)
Peki ya 11000 yıl önce Atlantisliler neler yiyorlardı? Merak bu ya?
200 Metrelik Dev Dalga
Santorini’yi sabah gördüğümüzde adanın görkemli manzarası karşısında dilimiz tutuldu. Kaldığımız yamaç otelden baktığınızda sınırsız bir deniz ay biçimi kara parçalarını neredeyse kuşbakışı görüyorsunuz.
Santorini ay biçimli bir ada, tam karşısında ayın yarım dairesini kapatan bir ada daha var. Tam ortasında ise küçük bir adacık. İşte orası söz konusu ünlü Thera volkanının krateri. Adanın adı “Nea Kameni”. Yunanlılar adalara eski yeni diye isimler takıp duruyorlar çünkü arada bir volkan kükrüyor ve adalar batıp, yeniden başka yerden yeni adalar çıkıyormuş. Burada denize girdik ama ilginç bir yere, rehberimizin söylediğine göre, suyun biraz ileride kıyıya doğru olan bir yerlerinde suyun sıcaklığı 40 derecenin üzerine çıkıyormuş, gerçekten de öyleydi. Anlaşılıyor ki, ortada dev bir çukur var yani Thera volkanının gerçek dev boyutlardaki ana krateri, akıl almaz bir büyüklük, dehşet verici bir şey.
Kaynaklar, MÖ 1500’de Thera’nın büyük patlamayı yaptığını belirtiyorlar. Bu patlamada adanın üçte ikisi 33.5 km çapında bir dairede parçalanarak, 300 metre derinliğe gömülmüş, buna karşın tarihte bilinen en büyük volkanik patlama, yakın tarihlerde Java’daki Krakatoa Volkanı’nın patlaması, bu patlamada yaklaşık 837.5 trilyon metreküp deniz suyu harekete geçmiş. Uzmanlar Thera’da yaklaşık 41875 trilyon metre küp deniz suyunun patlama ile harekete geçmiş olduğunu belirtiyorlar. Bu şu demek, Krakatoa patlamasından sonra 100 metre yüksekliğindeki Tsunami dalgası oluşmuştu. Thera’da oluşan Tsunami dalgasının yüksekliği ise 210 metrenin üzerinde. Bu dalga Girit Adası’na ulaştığında yüksekliğinin ancak 70 metreye inmiş olabileceği belirtiliyor, aynı dalganın öte yanı Marmaris, Datça kıyılarında vurduğunda yüksekliği en az 30 metreydi diye tahmin ediliyor.
Poseidon ve Hades, Ya Uyanırlarsa?
Nea Kameni adasından çıkıp yani volkanın kraterinin tam göbeğine doğru yarım saat tırmandıktan sonra, Ege’nin çivit mavisi denizini sınırsız seyrederken ayaklarınızın altındaki kıpırtıyı o saklı gücün öldürücü titreşimini hissediyorsunuz. Hele bir de hemen yanınızda içinden dumanlar tüten buram buram kükürt kokan yarık ve dehlizleri gördüğünüzde. Siz siz olun ve Santorini’ye gidip binlerce hidrojen bombasından daha büyük bir gücün ayaklarınızın altında kıpırdadığını hissedin. Bunu bir yaşam boyu yaşayamazsanız yazık olur. Uğraşıp, o yarıkların birinden birkaç taş parçası çıkardık, o anda elle tutulamayacak kadar sıcaktı. Şimdi bakıp bakıp 11000 yıl öncesini düşlüyor, “Acaba bu taşa Atlantis ülkesinin bir vatandaşı basmış olabilir mi?” diye soruyoruz.
Garip ama gerçek, dünyada böyle başka bir yer yok, hem efsanevi Atlantis’in merkezi olduğu varsayılacak hem yaşayan bir volkan bulunacak hem de denizin ve deniz mahsullerinin keyfini çıkaracaksınız. Tabii en önemlisi Atlantis, efsanelere göre bir muhteşem uygarlık evrensel sırlara ulaşmış ama bu sırları doğru amaçlar için kullanmayarak, tanrıları kızdırmışlar, Poseidon ile Hades birleşince Thera volkanı patlamış ve dev dalgalar Atlantis’i ezip geçmişler.
ATLANTİS Gerçek mi?
Nerede bu Atlantis? Bir söylentiye göre Atlas Okyanusu’unda, Avrupa ile Bermuda arasında orta yerde, başka bir iddiaya göre Büyük Sahra’nın kızgın kumlarının altında. Kuzey Denizinde, Mezopotamya’da vs. Bunların tümü bir iddia ama sonuçta ortada bir efsane var ve eldeki tek somut kaynak Platon’un yazdıklarından ibaret. Yunanlı sismolog ve jeofizikçi Profesör Angelos George Galamopoulos ve İngiliz Arkeoloji editörü Edward Bacon, Platon’u yorumladıktan sonra İngiliz sualtı uzmanlarının yaptıkları sondajlardan da yola çıkarak Santorini kuramını ortaya attılar. Kurama göre Atlantis içinde Girit’in de bulunduğu on adalık bir devletti. Günümüzden 3500 yıl kadar önce Ege Denizi’n de müthiş bir deprem olmuştu ve Atlantis’i yok eden de bu depremdi. Gerçekten de Santorini’de özellikle belli olan dev çukur bu eski felaketin göstergesidir. Elbette ki Platon’un anlattıklarında abartılar vardır çünkü tahminlere göre Atlantis felaketi ile Platon’nun yaşadığı dönem arasında 11000 yıllık olası bir süre geçmiş e yaşananlar değişmiştir. Platon’un Atlantis’in yerini “Herkül Sütunları”nun yeni Cebelitarık Boğazın’nın dışında olarak anlatması Galanopoulas’a göre dönemin mistik anlayışının yani dev bir okyanusta dev bir devlet abartısıdır. Sonuç olarak, Ege Adaları’nın bir bölümünü başta Santorini olmak üzere böylesine bir jeolojik felaketin izlerini gerçekten taşıyor. Bu yüzden bu yaklaşım belki diğer bütün yaklaşımlardan daha tutarlıdır. Binlerce yıl önce ileri bir uygarlığa sahip olduğu Platon tarafından anlatılan Atlantis ki ona Mısırlı rahiplerden dinleyen filozof Solon anlatmıştır. Solon Platonun amcası Critas’ın büyükbabasıydı efsanesinin Ege kıyılarına kadar ulaşması dikkat çekicidir. Ünlü denizaltı uzmanı Cousteau da Santorini’de araştırmalar yapmış ve denizin altında birçok kalıntıya rastlamıştır ama bunların Atlantis’ten kalmış olabileceği henüz kanıtlanamamıştır. Atlantis’in sırrını gelecekteki araştırmalar belki çözebilir, zamanın derinliklerine daha fazla gömülmez ve doğa da bize bu zamanı tanırsa…
DONELLY’NIN ATLANTİSİ
Yazar ve araştırmacı Ignatius Donnelly, Atlantis konusunda dünyanın en saygın uzmanlarından kabul edilmektedir, yazmış olduğu “Atlantis, Tufan Öncesi Dünya” adlı kitabı önemli kaynaktır. Donnelly, Atlantis’i birkaç maddede özetlenmektedir.
- Cebelitarık Boğazı dışında Atlas Okyanusu’nda çok öncelerdeki Atlantea Kıtası’ndan geri kalmış olan Atlantis Adası vardı.
- Platon’un yazdıkları bir hayal veya kurgu değil, gerçektir. Germen Efsaneleri, Hitit Tabletleri, Mısır papirüsleri ve Medinet Habu yazıtları Atlantis’in yok olmasından söz ederler. Aztekler, anavatanlarının Aztlan kıtası olduğuna inanırlardı. Venezuela’ya ilk ayak basan İspanyollar, atalarının suların içinde boğulduğunu anlatan Atlan adı kabileyle karşılaşmışlardı.
- Uygarlığın ilk olarak ortaya çıktığı yer Atlantis’tir. (Ki bu ifade bu günlerde artık yerini daha başka teorilere bırakıyor. Örneğin Göbeklitepe kalıntıları bizi daha eski yıllara bile götürmektedir.
- Atlantis uygarlığı, en geniş döneminde Meksika Körfezi’ne Mississippi Nehri ağzına, Amazon ve Güney Amerika kıyılarına, Akdeniz’e Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarına, Baltık Denizi’ne kadar yayılmıştı.
- Antik kaynaklarda adı geçen Cennet Bahçeleri, Aden Cenneti, Elizyum, Olimpos Dağı gibi yerler aslında Atlantis’in bahçe ve dağlarını simgelemektedirler.
- Bütün eski mit ve efsanelerdeki tanrı ve tanrıçalar (Yunan, Fenike Mısır, Mezopotamya, Hint ve İskandinav) Atlantis’in kral kraliçeleri ve bilgeleridirler. Çok sonraları yaşamları efsaneleştirilmiştir.
- Mısır, Orta Amerika ve Peru mitolojisi ve dinleri Güneş’e tapma inancına dayanır. Bu inanç. Atlantis’in güneş enerjisini kullanmasından kaynaklanmaktadır. Atlantisliler kristal kullanarak güneş enerjisinden sağlık konusunda bile yararlanıyorlardı. Güneşe tapma sonradan bilgisizlikten ortaya çıktı.
- Atlantis’in ilk sömürgesi Mısır’dır ve eski Mısır Atlantis’in bir kopyasıdır.
- Demiri ilk işleyen Atlantislilerdir ve Avrupa’ya Tunç Devrini getirmişlerdir.
- Avrupa alfabelerinin temeli olan Finike Alfabesi, Atlantis Alfabesidir.
- Aryen Hint-Avrupa ve Sami Irklarının kökeni Atlantis’tir.
- Atlantis Adası, volkanik patlamalar ve depremler sonucunda denize gömülmüştür. Nedeni, doğanın dengesi bozmak olarak iddia edilmektedir.
- Kurtulanlar gittikleri yerde felaketi anlatmışlar ve bin yıllar sonrasında Tufan Efsanesi tüm insanlığın mitlerine hatta din kitaplarına geçmiştir.
Not: Yazının bir kısmı Fenomen Dergisi'nden alınmıştır.
Yorum Yap