KÖTÜLÜK İÇİMİZDE Mİ YAŞIYOR?
Tarih : 14.03. 2024
Binlerce yıldır insanlık iyi ile kötünün arasında sıkışıp kalmış durumda bir yaşam sürdürüyor. Tevrat, insanın yaradılışından beri kötülükle savaştığını sandı ama zafer neredeyse her zaman kötülüğün oldu. Sistematiğini veya bilimsel yönünü bilmediğimiz kötülük, vahşi, zalim ve anlaşılmazdır. Aynı zamanda canlı, değişken, korkunç ve kurnaz olan bu kötülük gerçekte nedir? Nedir bu bitmez tükenmez kötülüğün kaynağı? Bu uzun ve ayrıntılı analizimizde insanlık tarihi kadar eski kötülüğün insanlığı nasıl ve en önemlisi neden tahrip ettiğini inceleyeceğiz.
Temelini iyilik ile kötülüğün savaşımından BEDENSİZLER isimli romanımda bu savaşı olabildiğince somutlaştırdım. Henüz baskıya girmemiş devam kitabında ise insanların ve insanlığın kötülükten nasıl etkilendiğini ve etkilenebileceğini, melek şeytan metaforunun aslında katı bir gerçek olabileceğini göreceksiniz.
Din bilimciler ardı arkası kesilmeyen bu karanlığın nedenini anlamak için Tanrı ile Şeytan arasında bir anlaşma olup olmadığını sorguluyorlar. Çünkü temel soru Tanrı’nın kötülüğe neden izin verdiğidir. Neden çocuklar ölüyor, öldürülüyorlar?
Adolf Hitler, Saddam Hüseyin, Josef Stalin, Idi Amin Dada, Fransisco Franco, Manuel Noriega, Mao Zedung, Augusto Pinochet, Pol Pot, Nikolay Çavuşesku ya da yakın tarihimizin liderlerinden Donald Trump, Joe Biden, George Bush ya da Binyamin Netenyahu…
Yukarıda sayılan isimlerin büyük çoğunluğu tarihe diktatör sıfatıyla geçmiştir ve çok karanlık işlere imzalar atmışlardır. Bir kısmı da demokrasi ile seçim ile iktidara gelen liderlerdir. Onların da sicilleri pek parlak değildir. Bunların gerçekten kötüler mi yoksa çok daha büyük bir sistemin parçaları mı?
Peki, insanlığın kendini yok etmeden kötülüğü yok etmesi sizce mümkün mü? Kalan sadece iyilik olabilir mi? İncil’de “Eyüp Kitabı’nın başlangıcında ürkütücü ama bir o kadar ihtişamlı bir bölüm vardır. Buna kötülüğün gizemi diyebiliriz.
Allah ile Şeytan karşılıklı konuşmaktadırlar. Allah Şeytan’a sorar;
“Ve Rab Şeytana dedi; Nereden geliyorsun? Ve Şeytan Rabbe cevap verdi; Dünyada dolaşmaktan ve orada gezinmekten… (İncil Eyüp /1-7)”
Şeytan daima dolaşır, sınırları bütün uzaklıkları aşar. Mesafe ve zamandan bağımsız her an her yerde olabilir.
Körfez'de Şeytanın Dansı
Sabah veya akşam haberlerini medyadan izlerken, karşımızda hem doğasal kötülüğü hem de insanların yarattığı kötülüğü buluruz (Öneğin Bangladesh'te bir tayfun veya bir deprem, ülkemizdeki gibi 17 Ağustos 1999 ya da 6 Şubat 2024 depremleri gibi ya da peş peşe kanserden ölenler). Gittikçe artan kanser vakalarının gittikçe artan atom bombası denemeleriyle ya da nükleer santrallerle mi ilgisi var? Acaba kimdir sorumlusu? Doğa mı yoksa Tanrı'nın bizlere cezası mı? Belki de tıp ilerliyor biz de vakaları teşhis ediyoruzdur. Kimin hangi hastalığa yakalandığını öğreniyoruz. Şu bir gerçek ki gezegende yaşayan her erkek ve kadın sürekli korku içinde, kötülüğün ziyaretini bekliyor.
Kötülük, size de nerede olursanız olun kılığını değiştirip her an gelebilir. Acaba güneydoğuda kaç kişi ölecek? Orta Amerika'da kitle ölümleri nerede olacak? Ortadoğu’da hangi ülke diğerine savaş açacak ya da işgalci güç hangi ülkeyi hedef alacak bu defa? Güney Afrika'da ırk çatışmaları kaç kişinin yaşamına mal olacak? Kaç baba veya anne küçük çocuğunu öldürecek? Namus adı verilen ilkel güdü, kaç kişinin kanını içerek bir kez daha orgazma ulaşacak? 1991'de California'da 14 milyonu aşan silah satışları kaça ulaşacak? Bireysel silahlanma ile sayısız ölümlerin gerçekleştiği California’da 2019 yılında silah satışı gerekli yaş sınırının Kaliforniya eyalet yasası uyarınca 18’den 21’e çıkarılması kimin tarafından engellendi? ABD Kongresi silah kontrolüne yönelik yasaların tamamının yasalaşmasına engel olmaktadır. Peki Kongreyi kimler kontrol etmektedir?
Ya ülkemizde sadece daha lüks yaşamak için uyuşturucudan kazandıkları parayı artırmak isteyenler, satışlarını daha da artırmak için daha neler yapacaklar? Yıllar ilerledikçe gördük ki neredeyse ilkokul çocuklarını bu ağın içine çekmeye çalışmaktalar. Ya kendi inancını ille de birine kabul ettirmek için kolayca öldürmeyi tercih edenler? Bunlar kendilerini öldüğü zaman gerçekten cennette gideceklerini mi sanıyorlar? Kısacası, kötülüğün menüsü çok zengin, çünkü o iyi bir gurme...
Körfez Savaşı'nda yanan petrol kuyularında kötülük gözle görülebiliyordu, havayı yağla yüklü bir karanlığa dönüştürmüştü, güneş yani ışık lekelenmiş ve boğulmuştu, Körfez'de yüksek teknoloji bir Ortaçağ mantığı ile kullanıldı. Beelzebub (Şeytanın antik adlarından birisi), havada vızıldayan scud füzelerinin akıllı bombaların arasında keyifle uçuyor, kükürt kokuları arasında yeni hain planlarını kuruyordu. Şeytan, her savaşın içindeydi, asla işsiz ve tarafsız kalmadı.
George Bush, Saddam Hüseyin’i bir diktatör olan Adolf Hitler’e benzetiyor, Saddam Hüseyin de Bushu’u “Şeytan” olarak ilan ediyordu. Oysa olayın kökenine indiğinizde Saddam bir dönem CIA ajanı olarak çalışmıştı. İlk ciddi eylemi ülkesinde 1959 yılında General Abdülkerim Kasım’a suikast girişiminde bulunmak olmuştu. Başarılı olamamış ama Kasım’ın şoförünü öldürmüştü. Başarılı olamayınca Mısır’a götürülmüştü. Saddam orada da rahat durmayıp CIA ile ilişkilerini sürdürmeye hatta geliştirmeye çalışmıştı. “Benim sırtımı kaşı, ben de senin sırtını kaşıyayım.” İşte bu anlayış Saddam’ın hayat mottosu olmuş ama aynı zamanda hayatının sonu… Saddam gibiler her zaman ABD gibi ülkelerin CIA gibi kuruluşlarıyla ilişkiye geçerler ki ödülleri günün birinde büyük olur. Bu durumda Şeytan hangi kafanın içinde dolaşıyordu sizce? Sizce Şeytana teslim olduğu düşünülen insanların ortak noktası nedir? Nerelerden geçer, neler öğrenir ya da öğretilir ve hayallerini kurdukları yaşamlara nasıl kavuşurlar? Şeytan Saddam’mı Bush mu tartışması çoktan unutuldu değil mi? Çünkü onun kapısını çalan, onun esiri olmak isteyenler çok olur ve zaman zaman tartışılan kişiler değişse de konu değişmez.
Kötülüğün Önlenemez Yükselişi
Kötülük son 50 sene öncesinden daha mı fazla ya da 500 yıl öncesinden? Tarihe bakınca inanılmaz olaylarla dolu olduğunu görürüz tarihin. Komünizm çökmüştür, ırk ayrımcılığı sarsılmış çoğu zaman demokratikleşmiştir hatta, soğuk savaş bitmiş, nükleer silahsızlanmaya gidilmiştir. Hitler, Stalin, Çavuşesku gibi diktatör yöneticilerin bölgesel vahşetlerinin üzeri örtülmeye çalışılmıştır. Örneğin bu gün Almanya’nın dev markalarından AUDI Hitler döneminde Yahudi mahkûmları köle işçi olarak çalıştırdıklarını tarihlerinden silmeye çalışmaktadır. Kayıtların o yıllara denk bölümü ortadan kaldırılmıştır. Tabii ki o dönemin iktidarıyla yakın ilişki kuran sanayi devlerinin diğer firmalarının da durumları farklı değildir. Şimdi Alman sanayiciler suçlu da Amerikan silah şirketleri masum mu? Değil tabii ki, yukarıda belirttiğimiz silah yasasının Amerikan Kongresinden çıkmamasını sağlayanlar sizce masum olabilir mi? Ya buna izin veren Kongre üyeleri? Sizce hangisi suçlu?
Lucretius’un sözünü anımsayalım. “Görülecek şeyleri zaman bizlere azar azar getiriyor ve nedenleri ışığın kenarında beliriyor, ışığın içinde değil.”
Şimdi yine bir önemli soruyla devam edelim yazımıza…
Kötülük Gerçekten Var mıdır?
Kötülük göreceli bir kavram gibi değerlendirilir ve Auschwitz Toplama Kampı’nda yaşamak zorunda kalan birisi kötülüğün ta kendisiyle tanışmıştır. Hayatı saraylarda geçen, el üstünde tutulan günü gelince mutlu bir evlilik yapan prenses için değil belki ama onların bile hayatının masum olmadığını öğrendik bir trafik kazasında ölen Prenses Diana ile.
Başka birisi kötülük değildir korkularımızın nedeni aksine ahlaksız, içi çürümüş, katı insanlardır asıl korkulması gereken. Bu noktada ahlak kavramının da açılması gerekiyor çünkü ahlakı şekillendiren çok fazla değişken var ve toplumdan topluma değişebiliyor.
Ya doğanın zulmüne ne demeli? Bangladeş’te binlerce insanın ölümüne neden olan tayfunla ülkemizde yüzbinlerin ölümüne neden 17 Ağustos ve 6 Şubat depremleri dahil diğerleri, ölümleri haklı mı kılıyordu? Tanrı mıydı Şeytan mıydı bizi cezalandıran yoksa fay hatlarına uygun yapılaşmayı sağlayamayan yerel yönetimlerle o inşaatların yükselmesinde payları olanlar mı? Belki de doğa doğal davranıyordu da biz ona uygun davranmıyorduk bu afetleri değerlendirdiğimiz zaman.
Şeytanın İşleri Gittikçe Artıyor
İnsanın derinliklerinde yeri bilinmeyen bir yerde, belki bilinçaltının sonu gelmez uçurumlarında bir yerde kötülüğün metaforu Şeytan ile iyiliğin metaforu Tanrı’nın eşit güçte olduğu korkusu hatta kabusu yatıyor olabilir. İyiliğe giden kapı her zaman daha zor açılmıştır. Bu bakış açısı bizi Manaizm’e götürür. Manaizm M.Ö. 3. Ve 5. Yüzyıllarda Zerdüştizm’den kopan hem Allah’a hem de Şeytana inan bir mezheptir. Dünyada ilahi güçler arasında sürekli bir savaş vardır. Dante bu savaşı, “Yaradılış ışığı veya Tanrı’nın çok parlak ışığı Şeytanın inkârına karşıdır,” şeklinde tanımlar. Özünde bu düşünce metodolojisi bizi yani kötülüğün bir varlıkla özdeşleştirilmesi, ister ateist olsun ister agnostik aynı zamanda Tanrı fikrine de götürecektir.
Kötülük Zekâ İşi mi?
Bir canavarı tanımlamak için bile zekâ ve yaratıcılık gerektirir. Kötülüğün enerjisini hissedebilirsiniz yeter ki zekânın, kültürünüz ve bilgi birikiminiz belirli bir düzeyin üstünde olsun. İki yönlü bir histir bu, size yapılacak olan kötülüğü yakalamak ya da içinizde hissettiğiniz kötülükten hoşlanmanız ya da bundan hoşlanmamanız… Sizin tercihiniz, ince bir çizgi var gibi… İşin içinde çıkar varsa o ince çizginin ötesine geçmek daha da kolaylaşıyor.
Shakeaspeare, insanın bu duygulanımını çok iyi yakalamış bir yazardır. Lago’yu yaratırken (Othello) dünyasal ve içgüdüsel kötülüğü düşünmüştü.
1939’da II Dünya Savaşı başladığında Albert Camus şöyle yazmıştı. “Canavarların saltanatı başladı.” Canavarlardan bahsederken kimleri işaret ediyordu sizce? Sadece Adolf Hitler ile Benito Mussolini’yi mi? Ancak birkaç yıl içinde canavarların saltanatı sona erdi ama Camus’un canavarları hala çöllerde dolaşıyor. Suriye’de 8 yıl süren Suriye iç savaşında ortaya çıktı, Ukrayna’da ortaya çıktı. Suriye’nin 1946 yılındaki bağımsızlığını ilan edişinden sadece 3 yıl sonra 1949 yılındaki darbenin arkasında yine CIA vardı. Ukrayna savaşının arkasında ise NATO güçlerinin Ukrayna’ya üs kurma planları ve neo-faşizmin yayılması… Belki de olağan şüpheli CIA ile birlikte...
Açgözlülük, hırs, terör, uyuşturucu, AIDS, Covid19, rüşvet, suistimaller, yolsuzluklar, küresel çevre kirliliği, zehirli atıkların bazı ülkelerce para için kabul edilmesi, asit yağmurları, denizlere yayılan petrol atıkları ve daha sayamadığımız kadar çok kötülük, insanlığa kötülük, dünyaya, doğaya kötülük…
İşte bu çerçeveden bakarsanız Şeytanın kahkahalarını gezegenin her yerinde duyabilirsiniz. Sorunun kökeninde ise insan var. "Şeytan yok kötülüğü düşünen insan var," diyebilirsiniz ama her şart altında düşman belli. İnsan.
Birçok yazara göre, kötülüğün çok başarılı olması onun gerçekliğini kanıtlamaz. Ivan Karamazov’un şeytanları farklıdır. “Şeytanın var olması gerekmez, eğer yoksa bile insan zaten onu yaratmıştır, kendi istediği biçim ve şekilde.”
Fyodor Dostoyevski’nin şeytanı orak gibidir, gökte uçar. Doğar, batar ve yok eder. Ardından yok olur sonra tekrar gelir.
Okült bir gizem “Mysterium Iniqitatis” olarak Kötülük
Kötülüğün şiirsel, sembolik, tarihsel ve duygusal yönleri olsa da bunlar kötülüğün kurnazlığını ve garipliğini de gösterir. Hitler’in vejetaryenliği ironiktir. Markiz de Sade ise ideal cezalandırmaya karşıydı. Kötülük, iyilikten daha başarılıdır, yok edicilik açısından çok daha yaratıcıdır. Kötülüğün tansiyonu belli değildir ve ölçülemez. Kötüyü affetmek tüm dinsel öğütlere rağmen sizce mümkün olmalı mı? Eğer affı gereken bir kötülük yaptıysanız sizin için belki bu cevap hayır, ama hayatını kimseye hiçbir canlıya zarar vermeden geçirebilen insanlar için belki de evet olacaktır. Yasalar içindeki boşluklarıyla birlikte kötüleri koruyorsa sizce doğru oluşumlar mıdır? Sorun insandır evet ama kaynak hala bir gizemdir.
ABD’de crack isimli uyuşturucu kullanan bir anne önce 8 yaşındaki Kristine isimli kızını ardından 4 yaşındaki oğlu Eric’i boğarak öldürdükten sonra 3. çocuğu Jennifer’i de boğmaya çalışmış ancak başaramamıştı. Polislere çocuklara sevdiğini ve neden böyle bir şey yaptığını anlamadığını söyledi. Olağan şüpheli Crack, sizce suçlu o mu? Cinayet işlemeye yeterli miydi söz konusu uyuşturucu? Yoksa cracki satanlar mı daha suçlu? Kim bilir belki de bunu üretenler, kaçak yollarla ülkelere sokanlar belki onlar daha fazla sorumludur ne dersiniz? Burada suçlunun kim olduğu bir gizemdir.
Altı yaşındaki bir kız çocuğunu öldüren bir adam yasaların içindeki o karanlık boşluklardan faydalanarak çok az ceza alarak kurtulur. Suçlu yasa mıdır yoksa gereken cezayı sağlamadığı için yoksa demokratik yasalar haklı mıydı katile en az cezayı vererek.
Bir insan bir yılanı pişmanlık duymadan öldürebilir, çünkü yılan kötüdür. Oysa yılanın kötülüğünü veren kültürdür. Bir Arien Nazi için Yahudi öldürülebilir, bir grup Amerikalı ırkçı beyaz bir Afro Amerikan vatandaşını öldürebilir. Burada kişisel düşmanlıklar yoktur. Ne o yılan öldüren için özeldir ne de bir Yahudi ya da siyahi kişi. Burada edinilmiş bilgilerle geliştirilmiş davranış biçimleri vardır. Öyleyse bunun gibi öldürmeyi emreden geçmişten gelen gelenekler, kültürler zararlı ve yok edicidir. Etnik ve teolojik kötülük o kadar baskındır ki başkalarını yabancı bir dünyadan gelen düşman olarak gösterir insana.
İyi ve kötü her insanın düşüncesinde ve kendi algı düzeyinde hammadde olarak daima vardır ancak zaman gelir kimilerinde kötülük belirli bir seviyeyi aşar ve çevreye karşı acımasızlık ve zulüm başlar. Bunu tetikleyen nedir? Kişinin kendi içindeki duvarları yıkmasıdır kanımca. Hani “ar damarları çatlamış” deriz ya, içimizdeki o sınırın aşılmasına biz izin vermiyor muyuz sizce?
Üç ana konumuz var.
- Tanrı’nın gücü her şeye yeter.
- Tanrı iyidir.
- Kötülük vardır.
İnsanlığın bu üç ortak görüşü referans alındığında üçünün de aynı zamanda eleştirilemeyeceği, tartışılamayacağı ortada, diğer ikisini eleştirebilsek bile. Thomas Aquinas’ın “Summa Theologiae”sı kötülüğün kabulünün Tanrı’nın varlığına inanmanın en iyi yolu olduğu girişi ile başlar. Teologlar yüzyıllardır iyi bir Tanrı ile kötülüğün varlığının nasıl bir arada olabildiği problemiyle uğraştılar. William Langland galiba daha doğru bir tespitte bulunmuş Orta Çağ’da veba salgınları döneminde.
“Eğer Tanrı’nın Şeytanın bizleri baştan çıkarmasına neden izin verdiğini merak ediyorsanız, bunu kendinizde arayın.”
Bertnard Russell, “Gerçek olan şey kötülüğün içimizde var olduğudur. Çok sayıda yani binlerce insanın bireysel kötülüğü Auschwitz’i açıklamak için yeterli değildir, ya da gezegenimizin yok edilmesine. Kötülük bu açıdan bakılınca, nicelik farklılığına rağmen nitelikli görünür, üstelik kötülük bireysel olarak kalmaz bulaşıcıdır, kolektif bilinç alanında hızla yayılır. Bu mümkündür ve yayılmanın mantığı ve sistematiği insan aklının ötesindedir. Öyle bir ilişki vardır ki orada insan ırkının hayallerinin ötesine geçilir,” demektedir.
Polonyalı Yahudiler ölümü bekliyor... Sizce neden çukurluk bir alandalar?
İnsanların Çoğalması Kötülüğü Arttırıyor
İyinin ve kötünün mücadelesi insanlık kadar eskidir. Aralarındaki oran değişmez, kötülük her zaman öndedir. Ölüm dünyada ilk defa bir cinayet sonucu görülmüştür. Habil, Kabil’i öldürdü. Tevrat böyle başlar ve tüm dinler bunu kabul eder. İki erkek vardır ve birisi diğerinin katili olur. Öte yandan çağdaş yorumcular için Habil ve Kabil’in dinsel öyküsü inandırıcı değildir.
Thomas Jefferson, “Barbarizm, iyileştirmenin düzenli adımlarıyla geri çekildi ve zamanı gelince toptan yok edileceğine inanıyorum,” diye yazmıştı. Oysa yanılıyordu, kendi ülkesi başta olmak üzere bir çok ülke dünyaya korkuya boğdu ve yaratıcının yarattıklarını yok ettiler.
Eğer insan ruhunun bir parçası kötülükse o zaman insanlar çoğaldıkça kötülük katlanarak artacaktır. Çünkü kötülüğün gizemli cazibesi her zaman var olacaktır. Burada sorun bir anda bireye kadar iniyor benim gözümde. Kötülüğün bulaşıcılığı kadar iyilik de bulaşıcıdır. Çözüm bireysel arınmadan geçiyor. Vazgeçebildiğimiz ışıltıların içimizi aydınlatacağı ortada...
Levent Aslan
Yorum Yap