PHILADELPHIA DENEYİ
PHILADELPHIA DENEYİ
1943 yılında yapıldığı iddia edilen deneyi anlatan bu yazı 8 yıllık bir çalışmanın özetidir. Deneyle ilgili ciddi ve medyatik araştırmalar, 1980'de “Philadelphia Deneyi”ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiydi. Charles Berlitz ve William Moore’un ortak yazdıkları kitap dahi Daniken uçukluğunun yarattığı dalgaların içinde kaybolmuş ve yeterince ilgi görmeyerek bir fantezi olarak kabul görmüştü. Tabii ki resmi bir kabul görmediği için deneyle ilgili kuşkular hala sürmektedir. Aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi şaşırtıcı düşündürücü ve gerçekçidir.
Philadelphia Deneyi günümüz şartları göz önüne alındığında çok daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır Bu olayda adı geçen bir avuç insandan geriye kimse kalmadığından kesin doğrulama için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Film için bile devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmaktadır ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır. Yaşamını Philadelphia deneyini araştırmaya adıyan ve bir de A'dan Z'ye Philadelphia Deneyi adlı kitabı yazan Alfred Bielek bize tüm olanları anlatırken neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu.
“Tanıkların sayısı azdı ama bilgi çok fazlaydı sanki süper marketteki tezgahlardan istediğim malı seçiyorum neyin ne kadar gerekli ve doğru olduğunu seçmek hiç kolay değildi John Lennon'un dediği gibi ben sadece birazcık gerçek istiyorum. Uyduruk bilimsel tamlamalardan psiko-ruhsal iddialardan, uzaylılardan uzak kalmanın savaşını verdim. Tüm titizliğime rağmen yine de, kitap yayınlandıktan sonra tepki aldım ve gördüm ki kitapta adı geçen bazı kişiler ve olaylardan hoşlanmayanlar vardı. Oysa ben bu güncel miti biraz da süslemek istemiştim. UFO’lardan ve Bermuda Şeytan Üçgeni'nden okuyucuyu biraz heyecanlandırmak amacıyla desen olarak söz ettim ama uzaylılar insan etini tavuk eti kadar lezzetli buluyorlar tarzında bir uçukluğa asla kalkışmadım.”
Evrensel zaman saati
Deneyin resmi ve bilimsel adı Project Rainbow (Gökkuşağı Projesi) idi. Gökkuşağı Projesi iddialara göre İkinci Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti. Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü’ydü. Amaç, gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı. Projeye göre fikir orijinaldi ve düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı. Bilimsel tanımın adı optikal görünmezlikti. Özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak ışınları veya radar dalgalarını büker ya da kırarken gemi görünmez olacaktı. Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyetik alan görevini yapmıştı fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti. Yani daha yaygın bir deyimle ışınlama yapılmalıydı.
Philadelphia Deneyi’nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein'ın çekim ve elektriklenmede birleşik alan kuramı vardı. Kuram deneyciler tarafından elektronik kamuflaj olarak tasarlandı Einstein kuramını 1925-27 arasında Almanya'da bir Prusya bilim dergisinde yayınladı ama kuramını denemiş ve hatta tam anlamıyla geliştirmiş değildi. O dönemdeki amaç çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpidolardan korunmasıydı. Hatta daha sonra görünmezlik alanını bir benzerini denizde değil havada oluşturularak önemli üstlerin görülmesinin engellenmesi de düşünülmüştü deneyin temel çalışmaları Project Rainbow adıyla 1930'ların başında Chicago Üniversitesi'nde başlatıldı, 1931'de Princeton Üniversitesi'nde taşındı. Einstein, Dr John Von Neumannn ve Doktor Nikola Tesla zaman zaman bu projede yer aldılar. Burada Doktor Alfred Bielek’in çalışmaları ve anıları çok önemlidir. Bielek Her 20 yılda bir 12 Ağustos'ta manyetik enerji alanının yine oluştuğunu öne sürüyordu. Yani 1943’ten sonra 1963 ve 1983'te bu olay olmuştu ve bu gizemin nedeni senkronizasyondu. Enerji alanları yeniden toplanıyor dalgalanarak ortaya çıkıyordu ama bu alanlar karmaşık ve şaşkındı. Bilgisayarın babası olan Neumann 1986'da ölen Bielek’in anılarında yazdığına göre olayı doğrulamıştı ve ifadesi teyp bantlarında vardı. Neumann doğa yasalarından tam öğrenilmemesinin çok tehlikeli olabileceğini de söylüyor ve korkuyordu. Oluşturulan dev enerji doğru açıda senkronize edilirken birden kontrolden çıkmış ve yönsüz dalgalara dönüşünce alışılmadık etkiler başlamıştı. Senkronize olmayan dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu.
Bir diğer ilginç yaklaşım Visconsin Üniversitesi matematik profesörü olan Henry Levenson’dan gelmişti. Levenson, zamanın, merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir “Zaman Saati” oluşturarak tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyor ve ekliyordu. “Şifrelerin içinde, yaşayan her şey vardır. Dünyadaki tüm maddesel varoluş dünya saatine göre veya zamanına göredir. Dünya, Güneş saatine göre Güneş de Galaktik Saate göre ayarlıdır. Eğer zaman kilidi bir yüksek ve güçlü bir enerji alanı ile bozulursa ortaya çeşitli türlerde zaman ve mekan dengesizlikleri çıkacaktır. Ta ki zaman kendini yeniden düzeltip dengesini bulana kadar.
Bir Bilim İnsanının Esrarengiz Ölümü
Biz yine Philadelphia Deneyine, daha doğrusu Philadelphia’ya dönelim. Olayın yaşandığı dönemdeyiz. Öykü 1943 yılı Haziran ayında başladı. Geminin adı USS Eldridge’di. DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir tanığa göre 75 KVA gücündeki 2 dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi. Buradan geminin güvertesine 4 manyetik Işın yayılacaktı. Üç RF vericisi (her biri 2 megavat CW gücündeydi ve onlar da güverteye monte edilmişti.) 3000 adet 6L6 güç arttırıcı tüp 2 jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı. Özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken kırılmış ve ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.
USS Eldridge adlı destroyer Philadelphia Deniz Üssünün önünde biraz açıkta demirsiz duruyordu. Gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth adlı bir şilep seçilmişti.
İşte iddialara göre Philadelphia Deneyi efsanesinin başlangıcına neden olan insan bu geminin personelinden olan bir gemicidir. Bu adam Carl M. Allen imzasıyla 1950 yılında Dr. Morris K Jessup’a garip mektuplar yazdı ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende’ydi. Mektuptaki anlatıma göre veya Allende veya Allen olayı baştan sona izlemiş gibiydi. Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir mektup daha geldi: Allen anlattıklarının doğruluğunu ispata hazır, hipnoz, sodyum pentatol (bilinci uyuşturarak iradeyi kırdığı söyleten bir ilaç) ve teyp kaydı istiyordu. Olayın etkin bir biçimde açıklanmasını, insanların böyle bir sistemle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu. Jessup ise adamın tanıklık iddialarından en azından bir tanesinin doğru olabileceğini düşünüyordu. Aslında Jessup matematikçi ve gökbilimciydi. Astrofizik alanındaki çalışmaları nedeniyle felsefe doktoru unvanı almıştı. Inkalar ve Mayalar ile ilgili çalışmalar yaptı. Bermuda Üçgeni ve UFO konularında tezler yayınladı. İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetlerinden bir davet aldı. Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosuna gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı kitaptı, büroya bir yıl önce postayla yollamıştı. Jessup hatırlıyordu “The Case for the UFO” adlı kitap taslağını Deniz Kuvvetlerinden Amiral N. Furth’a yollamıştı ama Amiral haberi olmadığını söylüyordu. Kitabın sayfalarına üç değişik yazı ile yazılmış notlar alınmıştı. Dr Jessup yazılardan birisinin Allen’in yazısının aynısı olduğunu fark etti. Notlar sanki Dünya dışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi. Binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu. Sonunda ise güç alanlarından, bir cismin nasıl kaybolup yine nasıl ortaya çıkarılabileceği ve de 1943'te Philadelphia’da yapılan deneyden söz ediliyordu.
Normalde saçma olarak tanımlanması gereken bu kitap nedense ABD hükümeti tarafından Pentagon'da üst düzey belli yetkililere özel olarak dağıtıldı. Carlos Miguel Allende veya Carl Meredith Allen yani Dr Jessup’a mektup yazıp, deneyi anlatan adam kimdi? Neden mektubu yazdıktan sonra kayboldu ve öyküsünü neden basına yollamadı. ABD hükümeti Jessup’un üzerinde çeşitli notlar bulunan kitabıyla neden ilgilenmişti. 1959 Nisan’ında Jessup, arkadaşı Dr. Mason Valentine’i arayarak deneyle ilgili kesin sonuçlara ulaştığını anlatarak ertesi gün buluşmalarını istedi. 20 Nisan akşamı yemekte buluşacaklardı ama bu yemek hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti.
O gece Miami’de Hammock Parkı'nda, Doktor Morris K Jessup arabasında ölü bulundu. Polis raporlarına göre arabasında egzoz gazıyla intihar etmişti ve söz konusu notlar ortada yoktu. Oysa arkadaşları Jessup’un asla intihar edecek biri olmadığını iddia ettiler. Valentine ise Jessup’un hastaneye götürüldüğünde hala sağ olduğunu öğrendiğini iddia etti. Fakat bunlardan bir sonuç çıkmadı ve olay kapandı. Acaba öyle miydi? Jessup’un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu Bu çalışmalar kimleri neden rahatsız etmişti? Gizem hala çözülmüş değil.
Korkunç Olay Başlıyor
Tanığa göre deney 22 Haziran 1943'te sabah 10.09 da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu. Sonra yeşilimsi bir sis gemiyi ötmeye başladı. USS Eldridge kayboluyordu. Tanık şöyle devam ediyor; “Bir an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra o da kayboldu. Artık sis de yoktu ve bomboş denize bakıyorduk. Bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku ve heyecan içinde soluklarını tutarak inanılmaz başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebat sadece radardan değil gözlerimizin önünden de yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi gidiyordu On beş dakika sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce bir şey olmadı ardından yeşil sis yine ortaya çıktı ve USS Eldridge görünmeye ya da geri dönmeye başladı. Ama nereden geliyordu? Sis azalırken bir şeylerin yanlış gittiğini hissettik ve hemen gemiye yanaştık. İlk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkarak kustuklarını gördük. Diğerleri güvertede şaşkın şaşkın, bilinçsizce dolaşıyordu. Yetkili ekipler gemiye girerek tüm mürettebatı kısa bir zaman içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Birkaç gün sonra yeni bir deneye karar verildi. Gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı. Donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide yapıldı. Jjeneratörler çalıştıktan hemen sonra destroyer neredeyse tamamen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı. Sadece burnu ve kıçı görülüyor arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı birkaç dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu. Artık gemi tamamen yoktu. Birkaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk’ta ortaya çıktı ama görüldükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia’da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum ciddiydi tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler ama en korkuncu Beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu feci bir olaydı, birisi kurtuldu ama bir daha asla eski haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak bir şey yoktu. Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti. Sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birinin yüzüne veya eline dokunması ile görünür hale geliyorlardı yani dokunmanın giysilerin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. “Donma” adı verilen bu durum saatlerce, günlerce sürebiliyordu Hatta bir tayfanın donması 6 ay sürdükten sonra kurtulabildi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra gemini ve mürettebatın bütünüyle kaybolup çok uzak bir yerde ortaya çıkıp sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi? Sorunun cevabı hala yok ama Philadelphia Deneyi hayatımda yaşadığım en korkunç, en inanılmaz olaydı. Bildiklerim bu kadar uzmanların ne düşündüklerini bilecek onun da değildim.
Holografik Balonlar
Gemi nasıl Norfolk’a gitti? Neden yine Philadelphia’da bir yere gitmedi? Levenson’un zaman kilitleri mi neden olmuştu?
Biz bir zaman dizisi içinde yaşıyoruz her hareketlerimizde bir an geçiyor ve zamanı olmadan süregelen uzayla çevriliyiz. Uzay-zaman içinde bir yerde bir an için var olduğumuzda oluşan zaman karesi, yani o anın resmi, lokal uzay mekan koşulları gereğince yakalanır ve dünyadan çıkarak güneş sistemine yayılır ama uzaya gitmez. Güneş sisteminin çevresinde yörüngeye girer. Bu ışınlanma gibidir, Yani her hareketimizin bir resmi çekilip uzaydaki albümde yerini almıştır. Bu sonsuz zaman resimleri veya dilimleri yaradılıştan beri vardır yani dünya zamanı içinde değil de uzay zaman içinde geri dönüp tüm resimleri görebiliriz.
Bu oluşumun diğer koşulu bugünün emilme özelliğidir. İçinde bulunduğumuz an bir balon gibi şişerek holografik bir görüntü oluşturur. Bu tek bir anlık resimlerin biriktiği bir alandır ve özel bir uzay alanındadır. Yani o alanda bu an ve geçmişteki tüm anlar vardır. İşte USS Eldridge’in Norfolk’ta ortaya çıkmasının nedeni geçmişinde orada bulunmuş olmasıdır. Çarpılan uzay zaman alanında geminin geçmişte orada bulunduğu anın resmi ortaya çıkmış ve gemi görülmüştür. Yani o anda hem Philadelphia’da hem de Norfolk’tadır. Eğer zaman alanını yeterince bozabilirsek madde bir an için geçmişte bulunduğu bir yerde gözükebilir. O madde dünya-zamanda değil uzay-zamanda yer değiştirmiştir çünkü daha önce bir anda oradaydı. Eğer olay sırasında transfer tamamlanmadan önce birisi enerjiyi durdursaydı, madde parçacıkları ışınlanarak emilecek kaynağına doğru yani geriye vakumlanarak bu andaki orijinal yerine dönecekti. İki balon düşünün birisinin içinde Philadelphia’da USS Eldridge bulunsun. Öteki balon ise Norfolk’ta ama içi boş. Bu boş balonda maddi olmayan holografik görüntü beliriyor ve bu görüntü geçmişte bir yerde olan uzaysal imaj aslında. Geçmişteki her anın resmi bir holografik imaj balonu olarak vardır. Bunu bir çizgi filmin veya bir animasyonun kareleri olarak da düşünebilirsiniz ve bu resim dizisi her var olan şey için oluşmaktadır. Şimdi dikkat edin, eğer biz Philadelphia’da bulunan USS Eldridge’in kendisinin bulunduğu dolu balonu sıkıştırırsak, Norfolk’taki boş balona giden maddi bir bağlantı koridoru ya da maddi tüp oluşturursunuz yani imaj gemiye doğru...
Bu noktada kaynağın dörtte biri boş hedefin dörtte üçü doludur İşte tam bu anda birisi balonu sıkıştırmayı durdurursa ne olur? Işınlanmış madde dalgalar halinde geri dönerek orijinal uzaysal alanlara geri döner ve yine vakum yaparak balonu doldurur. Basınç yani sıkıştırma enerjisi “yüksek şiddetle titreşen manyetik alanlar” transferden önce serbest kalmıştır. Sonuç dalgaları dev bozucu veya distorsiyonal etkiler yaratarak kütleyi alanında hacimsiz bırakırlar. Canlı organizmaların kayıt alanındaki etkileri kağıt gibi incedir, dalga halini alırken tüm dalgaların kaydı sırasında kurbanlar hayalet kayıtlara dönüşürler. Bu bio-plazmik alınan bozulması ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir. Bu olasılık öldürücü ve şaşırtıcıdır ama yapılacak bir şey olamaz. Bilgisayarda kelime işlem programı ile resim yapamazsınız. Eğer amaç görünmezlikse, çeşitli tanımı ve yorumlar getirilebilir ama niçin gemi suya batmamış veya karada bir kentin ortasında belirmemiştir. Sorunun cevabı yukarıdadır. Zira geçmişin resminde bunlar yoktur ve negatif sonuçlara bakılırsa deneyde yanlış giden bir şeyler vardır ama bunlar nedir?
Philadelphia Deneyi Olasıdır
Philadelphia deneyi bu bilimsel anlatımlardan sonra bugün 1943'te olduğundan çok daha fazla güncel. Yeni kaynaklardan yeni ayrıntılar öğrenilmekte bir diğer iddiaya göre projede görev alanların beyni yıkanarak gördüklerini unutmaları sağlanmıştı ama yıllar sonra Anılar geri gelmeye başladığı için yaşayan tanıklar konuşmaya başladılar. Bielek bu yeni iddialardan kitabında söz ediyor hikayeyi dinledikten sonra hemen akla gelen bazı önemli sorular var.
Philadelphia Deneyi 1943 yılında gerçekten USS Eldridge adlı bir destroyerde veya bir başka gemide mi yapıldı bu gemiye ne oldu?
Gerçekten göz açıp kapayıncaya kadar koca bir destroyer 6000 kilometre uzağa gidip geldi mi?
Her iki deneyde yer alan mürettebata ne oldu şimdi neredeler ve 54 yıl sonra hala yaşayanlar var mı? İçlerinden hiç birisi ortaya çıkıp olayı neden anlatmadı?
Nasıl oldu da ABD Deniz Kuvvetleri böylesine önemli bir bilimsel adımı 50 yıl saklayabildi?
Böylesine korkunç bir sonuca ulaşan bu teknoloji nasıl bir şeydi?
Einstein'ın Birleşik Alan Kuramı gerçek miydi? Peki, bu kuram geliştirilip tamamlanmış mıydı?
Bugün Philadelphia Deneyi ile ilgili dosyalar hangi kapalı kapının ardında saklanıyor?
Daha pek çok soru sorulabilir ama toplumların ve diğer devletlerin dikkatlerini çekebilecek her konuda olduğu gibi bu deneyin de sorularına cevap bulunamıyor. Bielek de yukarıdaki soruların bazılarına cevap aradı ama cevaplar yeterince tatmin edemedi. UFOlarla Philadelphia Deneyi arasında ne gibi bir ilişki olabilir? Doktor Reinhart kimdi? Bu isim Türkiye'de de “Yok Oldu” adıyla yayınlanan “Thin Air” adlı Philadelphia Deneyiyle ilgili kitapta duyuldu. Kitabı George Simpson ve R. Burger yazmışlardı. Alfred Bielek ve Preston Nicholas’a göre Doktor Rainhart Bill Moore adlı bir bilim adamının takma adıydı. Moore deneyin ilk aşamalarının bilimsel hesaplarını yapmış ve hatta deneyde bizzat görev almıştı. Işığın bükülmesi alanında uzmandı ama kimdi ve neredeydi? Jessup’un arkadaşı Doktor Valentine, Charles Berlitz’le yaptığı röportajda şöyle diyordu;
“Bence Philadelphia Deneyi bilinen ve alışılmış yollarla açıklanamaz. Bazı bilim adamları atomun temel yapısının madde parçacıklarından değil elektromanyetik alanlardan oluştuğu görüşündeler. Bu çok karmaşık enerji alanlarını birbirlerini etkilemesi olayıdır. Eğer böyle bir evrenin içinde maddenin katlı fazları bulunmasaydı, şaşılırdı. Bu fazların birinden diğerine geçilmesi bir yaşamdan ötekine geçmeye benzer, boyutlar arası değişimdir yani dünyalar içinde dünyalar olabilir. Manyetik alanların karıştırıcı olarak değişimler yaratabileceğinden kuşkulanılıyordu. Maksatlı olarak olağandışı manyetik koşulları yaratılması hem fiziksel hem de yaşamsal olarak maddenin fazını değiştirebilir bu durumda da bağımsız bir varlık olmayan ama içinde bulunduğumuz yaşama benzer belirli bir madde-zaman-enerji boyutunun bir parçası olan zaman faktörünü de çarpıklaştırır. Kısacası deney olasıdır.”
Berlitz’e göre Philadelphia Deneyinin yapılıp yapılmadığı belli değildir ve şu an için kanıtlanamaz ama kavram olarak geçerlidir. Çünkü Einstein'ın birleşik alan kuramı tarafından desteklenmektedir. Eğer deney yapıldıysa söylentilerin ardındaki gerçek tanıklar susmaktadırlar. Belki de “Yok Oldu” kitabında anlatıldığı gibi çıldıran ve inanılmaz değişimler gösteren mürettebatın çoğu ölmüş veya gizli bir yerde ölümü beklemektedirler Belki de bir gün üzerinde çok gizli yazılı bir Dosyanın açılmaz zamanı gelecek ve Karanlıklar aydınlanacaktır.
Levent Aslan...
Kaynak : Fenomen Dergisi
Yorum Yap