STONHENGE GİZEMİ
Tarih : 11.03.2024
Üzerinden güneş batmayan imparatorluğun doğduğu topraklarda, güneyde bulunan Salisbury Ovası'na girdiğinizde, sonsuz bir düzlüğün ortasında olduğunuzu hissettiğinizde etrafınızda kaç kişi olursa olsun, eğer sizi götürecek bir araç yoksa çaresizlik hissi yapışır bedeninize. Bu, bir çeşit kontr-klostrofobi insanı sarıp, sarmalamasına benzer. İşte sizi o derin boşluk hissinden kurtaran şey geniş ovanın bir yerinde, garip, anlamsız bir yığın. Eğer onun ne olduğunu daha önceden işitmemişseniz, ya da okumamışsanız hiçbir anlam veremiyor, hatta neden orada olduğunu dahi anlayamıyorsunuzdur. Oysa duyduğunuz bir yer ise oraya onu görmek için geldiyseniz iş değişir ve yanına ulaşmak için hızlanırsınız çünkü karşınızda tüm zamanların en gizemli 10 yapıtından biri vardır; Efsanevi Stonehenge...
Yukarıdaki tanımlama belki altmış sene öncesi için geçerliydi ama artık Stonhenge’e giden işlek bir kara yolu bulunmaktadır. Hatta yakınında küçük bir müze ve kulübeler. Bu nedenle o açık alan korkusu daha az hissedilir durumda.
Evet, Göbekli Tepe ve çevresindeki kalıntılar keşfedilmeden önce Stonehenge gizemi girmişti hayatımıza. İşin doğrusu hala var ve Göbekli Tepe’de bu gizeme gizem katmış durumda. Gelin Anadolu topraklarındaki Stonehenge’den belki iki kat daha eski buluntuları bir başka yazıya bırakalım, önce Stonhenge’i inceleyelim.
Bu garip yapı uzaktan tek bir parçaymış gibi görünse de onlarca parçadan oluşmuştur. Stonehenge, taştan, yatay, üst eşikleri bulunan bir daire. Bazıları düşmüş, bazıları eğilmiş, bazıları ise toprağa gömülü. Çevresi bir set ve bir de hendekle çevrili, bir ana yolla ulaşılıyor. Tahminlere göre ilk Stonehenge, 112 büyük ve sayısız küçük taştan yapılma; oturup bunları tek tek yontup, dikmişler. Ama neden? Binlerce yıl öncesinin zor ve ölümcül koşullarında yaşayan o insanlar neden zamanlarını ve güçlerini bu işe harcadılar? Üstelik bu önem, sonraki bin yıllarda da sürdü ve yapı geliştirildi.
Ay Tanrısı 19 yılda bir gelir
Gizemciler ve hatta bilim dünyası için sırları kesin olarak çözülememiş 10 yer vardır;
- Paskalya Adası'nın heykelleri
- Mayaların başkenti Teotiukan
- Peru'daki Nazca Düzlüğü,
- Indüs Vadisi'ndeki bilinmeyen kalıntılar
- Korsika'nın garip heykelleri
- Zimbabwe'deki bilinmeyen kent
- Karaibler'de Bermuda Bölgesi
- Angkor Vat Tapınağı
- Mısır Piramitleri
Bu listeye Göbekli Tepe de eklenir, eklenmelidir. Diğerlerine göre Stonehenge'in farkı, ne olduğunun anlaşılamamasıdır yani Stonehenge, bir kent kalıntısı, bir heykel veya tehlikeli bir yer değildir, Stonehenge her şey olabilir. Örneğin bir saray olabilir, bir tapınak veya gözlem evi, ya da belki dünyadışı zeka tarafından bilinmeyen bir amaçla yapılmış bir yapı bile olabilir. İlk bakışta belli bir plana göre yapıldığı düşünülemez ama tarihöncesi çağdan kalan yığma taş örneklerine de benzemez çünkü onlara göre düzenli ve sistemlidir. Dikkatle bakıldığında örneğin, dikey taşları kapatan yatay taşların belli bir eğimle birleştirilip bir dairenin özellikle oluşturulduğu anlaşılır. Dikey taşların merkezleri Yunan kilise mimarisinde olduğu gibi, şişkin yapılarak bir perspektif yaratılmıştır. Aralarındaki boşlukların bir amacı vardır, binlerce yıllık erozyonun etkileri göz önüne alınarak, orijinal yapı düşünülürse bu boşlukların kesinliği daha iyi anlaşılır. Kısacası Stonehenge'in bir mantığı vardır.
Rüzgârın Ötesindeki Yer
Stonehenge'den söz eden en eski kayıt, MÖ 1. Yüzyıl'da yaşayan Yunanlı coğrafyacı Diodorus Siculus'a aittir, Diodorus, küresel bir tapınağın kuzeyde bir ada olan Hyperborea'da (Britanya'da) Güneş Tanrısı Apollon adına yapıldığından söz eder. Diodorus MÖ 50'de yazdığı "Evrensel Tarih" adlı kitabında, tapınağın yerini "Kuzey Rüzgârının Ötesinde" diyerek tarif ederken şöyle diyor;
"Onların şahane, kutsal bir yerleri vardı... Bu dikkat çekici tapınak, Apollon içindi, küre şeklindeydi, Ay Tanrısı her 18 yılda bir bu adayı ziyaret eder ve bu süre içinde yıldızlar yine eski yerlerine dönerler..."
Sonraki tanımlar, Roma döneminden Jül Sezar ve Augustos tarafından yapılmış. Diodorus'un küresel tanımı astronomiyi simgeliyor ve Diodorus bu bilgiyi kendisinden 400 yıl önce yaşamış olan Abdera'lı Hecataeus'un kayıp iki eserinden aldığını yazar; bu kadarla da bitmiyor çünkü Hecataeus'a göre kuzeydeki bu tapınak 3000 yıllıktır; Kendisi bu bilgileri Yunanlı yolculardan öğrenmiş, bu yolcular Stonehenge'in taşlarının üzerine kazılı işaretler bırakmışlar. Gerçekten de, 1953'te Miken tipi hançer resimleri Stonehenge'in taşlarının üzerine kazılı olarak bulunmuştur. Öyleyse, Stonehenge şu an için 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir ama bu dev zaman diliminin başlangıcında orada kimlerin, nasıl yaşadıkları hakkında bir bilgimiz yoktur hatta olamaz. Çünkü Britanya'da 5000 yıl önce kimlerin yaşadığını henüz bulmuş değiliz.
Mavi ve Sarsen taşlarının gizemi
Günümüzde de bazı uzmanlar için hala geçerli olan kuram, 17 Yüzyıl'dan kalmadır; Stonehenge, Britanyalı ve Galli Kelt rahipleri olan Drüidler tarafından yapılmıştır. Hatta, Keltlerin Stonehenge'i kur- ban yeri olarak kullandıkları da ileri sürülmektedir. Oysa biz bugün Stonehenge'in Drüidlerden bin yıl öncesinde yapıldığını artık biliyoruz. Gerek 17. Yüzyıl arkeologları, gerekse de 20. Yüzyıl'ın başındakiler, Stonehenge'in mimarisinin Roma ve Mısır mimarisine uygun olduğunu düşünüyorlardı, kanıtları ise bölgede ele geçirilen buluntulardı. 1808 yılında Arkeolog Sir Richard C. Hoare, Stonehenge yakınlarında tarihöncesi (prehistorik) bir mezar buldu, içinde bir iskelet, birkaç hançer, taş bir maske, kemik eşyalar ve altın süs eşyaları bulunuyordu mezarda. Buluntuların tarzı Sir Richard dahil olmak üzere onun ardından gelen uzmanlara, esin kaynağının Britanya dışından geldiği fikrini veriyordu. Bazı uzmanlar ise, Britanya'yı işgal eden istilacıların Egeli yani Miken olduklarını ileri sürdüler. Ama işin aslına inildiğinde, buluntuların Stonehenge ile ilişkisi yoktu çok daha sonraya aittiler ve gerçekten Ege ve Mısır'la ilişkisi olan Britanyalılar tarafından yapılmışlardı ve yapılan Karbon 14 tarihleme testleri, bazı altın eşyaların Miken döneminden 400-500 yıl öncesine ait olduğunu gösteriyordu. Bu da Stonehenge'in sadece bir dönemine denk geliyordu.
Salisbury platosunda ve dışında 950'den fazla taş yapı ve yığıntı vardır ama tümü Yeni Taş ve Bronz Çağları'ndan kalmadır, hiçbirisi de Stonehenge'e benzemez. Sorun sadece tarım ve hayvancılığı bilen Yeni Taş ve Bronz Çağı insanlarının Stonehenge gibi bir yapıyı yapabilmelerinin mümkün olmamasıdır. Buna karşın, Stonehenge'in 2 mil yakınında Durrington Duvarı adlı yerde dairesel ağaç bir yapı bulunmuştur, tarihlemesi MÖ 2500'e aittir ve yapım tekniği Stonehenge'e çok benzer, bu da bize ilk zamanlamayı verir.
300 km taşınan 4 tonluk taşlar
Çağdaş uzmanlar Stonehenge'in tarihini üç aşamada değerlendiriyorlar;
Stonehenge I: Yaklaşık MÖ 2750 yılından kalmadır ve en gizemli dönemi simgeler. Örneğin taşların çevresinde ne olduğu anlaşılamayan, içinde taş veya tahta izi bulunmayan Aubrey Çukurları adı verilen 56 tane çukur vardır. Dairenin merkezinden bakıldığından yaz aylarında doğan güneşle aynı hizada olan ünlü Heel Taşı ve bazı hatlar kuzeydoğuya yönlendirilmiştir ve yarım kalan başka kalıntılar da vardır ama kazılar henüz tamamlanmamıştır. Çünkü Stonehenge’in merkezinde ve batısında hiç kazı yapılmayan yerler vardır.
Stonehenge II, MÖ 2000'e aittir. Bu taşlarda daha iyi bir mimari ve mühendislik görülür. Stonehenge Il'nin taşları farklıdır ve 300 km'lik bir yoldan getirilmiştir. Her biri 4 ton ağırlığında olan bu taşların nasıl taşındığı insan aklını zorlayan bir olaydır. Bu blok taşların yolun yarısını tekne ve sallar aracılığı ile suyoluyla getirildiği düşünülüyor. 82 mavi taş ancak güneybatı Galler'deki Prescelly Dağları'ndan çıkmaktadır. Aynı mavi taşlardan yapılan taş baltalar, İngiltere'nin birçok yerinde bulunmuş ve bu taşın kutsal olarak tanımlandığı belirlenmiştir. Mavi taşlı, Stonehenge II'nin batı yanı yarım kalmıştır, bu kadar emekle taşınıp getirilen taşların yapımının neden birden ortada bırakıldığı hala bilinmiyor, belki de daha kapsamlı bir yapı tasarlanmış ama gerçekleştirilememiştir.
Zemin Eğimi Hesapları
Stonehenge III, tahminen MÖ 1750'lere aittir. Mavi taşlar sökülmüş yerlerine Sarsen denen taşlar konmuştur. Ama ardından mavi taşlar yeniden getirilip, sarsenlerin ortasına dairesel bir biçimde dikilmiştir. Sarsenlerin her biri 50 tondur; bunların taşınması da ayrı bir mucize olabilir. Sarsenler, 40 km. uzaklıktaki Marlborough Downs'dan getirilmiş, ana kayalarda kesilmeleri için çatlaklardan yararlanılmış. Çatlaklara tahta kamalar sokularak ıslatılmış daha sonra bu kamalar şişince taşı parçalamışlar. Prof. R.J.Atkinson’a göre böyle tek bir taşın taşınabilmesi için 1500 kişinin birkaç hafta çalışması ve bütün işin 6 yıl boyunca sürmesi gerekmektedir.
Sarsen "Yabancı" anlamına gelen bir sözcük, Taşların getirilip şekillendirilmesi için bugünkü metotlarla on taş ustasının, 2,5 yıl çalışması gerekiyor, cilalama ve üst eşiklerin yapılması ise çok daha uzun bir zamana bağlı. Kaldırılıp dikilmesi, konumlarının ayarlanması ciddi bir mühendislik yeteneğini gösterir, bugünkü hesaplara göre bir tek sütunun kaldırılabilmesi için yaklaşık 1000 adama gereksinme olduğu tahmin edilmektedir. Dairenin stabil dengesi, her bir sütunun dengesine bağlıdır ama bir diğer gizem zemindedir. Stonehenge'in yapıldığı alan kuzeybatıya eğimlidir, bir tarafla öteki taraf arasında zeminde 213 cm. fark vardır, zemin böyleyken yapılan ve binlerce yıldır ayakta duran Stonehenge'in ciddi bir mühendislik eseri olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu çalışmalar usta işçiler gerektiriyor, amacını çok iyi bilen usta bir mimarın yönetiminde çalışan binlerce insan... Kimdi bu insanlar? İlk yapıcıların MÖ 2500-3000'lerde yaşayan "Yeldeğirmeni Kültürü" insanları oldukları sanılıyor; onları Demir Çağı'nın Orta Avrupalı olduğu sanılan "Ibrik İnsanları" izlemiş, bu ismi yaptıkları çömlekler yüzünden almışlar ve ölülerin tek tek gömüldükleri ilk mezarları yapmışlar. Stonehenge Ill'ün ise, sanatkar olarak tanınan "Wessex İnsanları” tarafından yapıldığı sanılıyor.
Ay Tanrısı'nın bilimsel gerçekliği
Teknik özelliklerin yanı sıra yapının amacıyla ilgili bir diğer ipucu mistiktir. Stonehenge II, dönemiyle ilgili olarak, yörede bulunan yemek artıkları, çakmaktaşı gibi kalıntılar bize burada dönemsel bir yaşamın olduğunu ve Stonehenge'in kutsal bir yer olarak ziyaret edildiğini de göstermekte. Ama son elli yılın geçerli inancı, Stonehenge'in bir gözlemevi olduğu, hatta ilginç bir tanımla tarihöncesi (prehistorik) bir bilgisayar.
1740'ta "İngiliz Drüidlere Verilen Tapınak;
Stonehenge" adlı kitabı yazan William Stukeley, yapının doğrudan güneş ışığını gösterdiğini yazmıştı. Daha fantastik bir yaklaşım ise, Stonehenge'in evrenin merkezini gösterdiği şeklindeydi; 1901'de Sir Norman Lockyer, 1963'te Boston Üniversitesi astronomlarından Gerald Hawkins, Stonehenge'in astronomik bulguları gösterdiğini eserlerinde belirttiler. Astronominin en büyük isimlerinden Sir Fred Hoyle, Hawkins'le beraber, hasat ve festival dönemlerini gösteren bir takvim olduğunu ileri sürdü; ayrıca Stonehenge'in özel yapısıyla Ay'ın hareketleri de izlenebiliyordu. Ay, aylık klasik hareketlerinin dışında, 18-61 yıllık değişken bir periyotta ek bir hareket de yapar, Stonehenge'i yapanlar bunu da biliyorlardı. Altı sıra halindeki 40 delik, Ay'ın tüm hareketlerini göstermektedir. Bu anlamda Stonehenge, okuma yazma bilmeyen insanlara gök hareketlerini açıkça ama simgesel olarak anlatmaktadır. Hawkins, Aubrey denen 56 deliğin aynı zamanda Ay ve Güneş tutulmalarını da gösterdiğini belirtiyor.
Burası önemlidir; Hawkins'in iddiasını 1954'te "MÖ 2000'de Tutulmalar" adlı kitabında Van Der Bergh kanıtladı; Diodorus'un sözünü ettiği Ay Tanrısı'nın geldiği 19 yıllık süre işte buydu;
Stonehenge eseri üzerindeki kış ayının doğma süresi de 19 yıldı; daha doğrusu 18.6 yıldı. Stonehenge rahipleri, ayı izlemek ve Ay tutulmalarını önceden bilmek için bu süreyi kullanmışlardı ama hata yapmamak için bu süreye kesin bağlı kalmadılar; üçlü aralık devresi denen sistemi kullandılar yani 19+19+19, yaklaşık 56'yı bulur. (meydana gelen sapma ayın doğma süresindeki kozmik sapmadan ileri geliyor)-Aubrey Çukurları da 56 Hawkins'in hesapları Stonehenge Ay olgusunun 56 yılda bir aynen tekrarlandığı kesin olarak gösteriyor. Sonuç olarak, Diodorus, Stoneheng’in bir astronomi merkezi olduğunu söylerken doğru söylüyordu.
Astronomik yaklaşımlar daha çok Stonehenge I’de vardır. Daha sonradan gelen yapılarda bu yaklaşım daha azdır. Stonehenge III, daha mistik ve simgeseldir. Astronomik sonuç olarak tüm bu yaklaşımlar geçerlidir ve bilimde destek bulmaktadır fakat yeterli değildir çünkü ana akım bilim dışında kalan bilim insanlarının görüşlerine göreyse Stonehenge'in çok daha başka amaçları vardır ama bunlar hala bilinmemektedir. Eğer Diodorus'a inanırsak, Stonehenge bir gözlemevidir ama sadece Güneş'in ve Ay'ın hareketlerini gözlemek için yapılmış olabilir mi?
Belki de çok daha farklı amaçları vardır. Yıldızları gözlemek gibi... Ama ne için? Daha da önemlisi, Stonehenge rahipleri bunları nereden biliyorlardı? Onlara kim öğretmenlik etti? 5000 yıl öncesinde, hangi zeka böyle karmaşık ve simgesel bir yapıyı düşünebildi?
Tüm bu yukarıdaki sorularda tarihe doğrusal bir bakış açımızın olduğunu görüyoruz. Kim bilir belki de o zaman da gelişmiş bir astronomi bilgimiz ya da başka tekniklerimiz vardı da insanlar değiştikçe, savaşlarla ya da felaketlerle her defasında yıkılıp yeniden kurulduk ve bu nedenle anlayamıyoruz eski uygarlıkları. Anladığımız bir şey var ki o da geçmişimizi bilmediğimizdir. Ne dersiniz düşünmeye değer bence.
Levent Aslan
Yorum Yap